Anarşist Kadınlar 15 Mayıs Vicdani Retçiler Gününde Ankara Yüksel caddesinde vicdani retlerini açıkladılar. Ret açıklamalarından önce Anarşist Platform olarak okunan bildiride militarizmin ve savaşın yıllardır bu coğrafyada yarattığı acılar ve sorunlar teşhir edilirken, militarizmin sadece kışlada olmadığı bir algı biçimi olduğuna ve hayatın her alanında militarizme karşı mücadele edilmesi gerektiği vurgulandı. Ecem Morkoyun ve Meltem Nur Tunçay ‘ın aşağıda ki sözlerle vicdani retlerini açıkladılar.Doğduğumuz anda verilen kimliklerin rengiyle belirlenen toplumsal cinsiyetimiz ve zorunlu eğitimle pompalanan “erkeklik” algısı ile “erkekliğin ispatı” için kutsal vatan toprağını aslında örtük olarak ta kadın bedenini savunmak için silah almaya, devletler için kan dökmeye zorlanıyoruz.
Zorunluluğun ta kendisi Türk olmak, erkek olmak, öldürmek, namuslu olmak, vatanı sevmek, susmak, hatırlamamak ve korkmaktır.
Hatırlıyorum Roboski’de Kürt olduğumuz, Amed’de eşcinsel olduğumuz, Antalya’da trans kadın olduğumuz, kürkü olan hayvanlar olduğumuz, kocasından ayrılmak isteyen kadınlar olduğumuz ve askere gitmek istemediğimiz için öldürüldük.
Ölüyoruz, öldürülüyoruz, ölümün fotoğraflarına bakıp şansımıza şükrettiğimiz noktada ölüyoruz.
Perverlik misafirperverlik değil, mülkiyete olan düşkünlüğümüzken, doğayı kendimize misafir ederken ölüyoruz.
Ölmeyi reddediyorum!
Ölmeyi reddediyorum!
Kutsadığım yaşamım olduğu için değil, korkmadığım için reddediyorum.
Ve sınırsız, efendisiz, cinsiyetsiz, doğanın ve hayvanın sömürülmediği yeni bir dünya hayal ediyorum.
ECEM MORKOYUN
Aile ile başlayan sözde eğitimimizde, masallar aracılığıyla bilinçlerimize atılan savaş tohumlarının farkındayım. Tanklardan, tüfeklerden, kurşun askerlerden oluşan oyuncaklarımızla oynarken, kovanını korumak için savaşmaya can atan “Arı Maya”laraevrilen çocuk bilinçlerimizin farkındayım.
Zorunlu eğitim ile hedef alınan zihinlerin ve bedenlerin farkındayım. Militarist müfredatlarıyla yetinmeyip beden eğitimlerine girişen, kendi güzellik normlarına uyan ideal insanlar yaratmaya çalışan devletin farkındayım.
Nazi kamplarından miras kalan “çalışmak özgürleştirir” sloganıyla sömürüyü meşrulaştıran, çalışma övgüsüyle bilinçleri uyuşturan, bedenleri köleleştiren, savaşı besleyen kapitalist sistemin farkındayım.
Nazi kamplarından miras kalan “çalışmak özgürleştirir” sloganıyla sömürüyü meşrulaştıran, çalışma övgüsüyle bilinçleri uyuşturan, bedenleri köleleştiren, savaşı besleyen kapitalist sistemin farkındayım.
Et yemekle başlayan kan sevgisinin yarattığı savaş kültürünün odağına yalnızca insanı değil doğanın bütün bileşenlerini aldığının farkındayım. Uygarlık adı altında yok edilen canlıların, metalaştırılan suyun, hes’lerin, nükleer santrallerin, termik santrallerin, efendiler tarafından talan edilen yaşam alanlarının farkındayım.
Düşündükleri, hayal kurdukları, rüya gördükleri dili konuşamayan insanların varlığının; bu varoluşa uygulanan iktidar sansürünün; Kürdistan’da devletin silahlarıyla, üniversitelerde devletin çocukları tarafından öldürülen insanların farkındayım.
Çocukları öldürülen anaların, dökülen gözyaşlarının, dökülen kanın farkındayım. Eril devletin kadına açtığı savaşın; devlet tecavüzüne uğrayan, katledilen kadınların; evlilik denen kurumla sağlanan düzen devamlılığının, meşrulaştırılan tecavüzün; yok sayılan kadınların farkındayım.
Savaşı besleyen heteroseksist düzenin ve ikili cinsiyet sisteminin devamlılığı adına, yok sayılan cinsel kimliklerin; transfobinin ve homofobinin “en cesur askerler” olduğunun; düzenin ahlak anlayışının katlettiği seks işçilerinin, ahlak vahşetinin farkındayım.
Ölümün farkındayım. Devlet ve ulus kelimelerini dilinden düşürmeyen, varlığını sürdürmek için katil kahramanlar yaratan savaşın ve ellerimize tutuşturduğu silahlarının farkındayım.
Reddediyorum.
MELTEM NUR TUNÇAY